şimdi kalkıp yaştan, yıldan söz etmeyeceğim. edersem ne kadar eksildiğim çıkacak ortaya. sevdiğim canların ölümlerine tanık olacak yaştayım, bunun ağrısı yetiyor da artıyor. bir şehre, üstelik 12 yıl önce yaşamanın provasına soyunduğum, yeniden dönmek bahsidir bu yazının derdi. çağın kaynayan kazanına benlikçe konulmuş mesafe sayabilir birileri, öyle değil, öyle olmadığını da biliyoruz artık. tüm kişisel dediklerimizin nasıl bizlikten çoğaldığını daha akademik lisanla söyleyenler oldu, ben beceremedim o lisanı, o lisandan söylemeyi... ama işte budur halimiz, bizi bir göçe, bir ayrılığa, bir ölüme mahkum eden hayata kızgınlık da bu yazıda. bir gri kentten göçtüm buraya. tüm göçler gibi bir zorunlulukla. 31Ekim2013
sevgili okur, uzunca bir zamandır yazmakta zorlanıyorum. özlediğim bir şey, çünkü kendimle bağ kurabildiğim, kendime tanıklık edebildiğim ve galiba kendimle dürüst olabildiğim bir alan; yazmak. ama sende okuduysan biliyorsun ki yazım kuralları ile aram iyi değil ve bu yazdıklarım ne işe yarar ki? ahmet melih yılmaz'ı bileniniz var mı bilmiyorum. yakın zamanda cinsiyet değiştirdi. gördüğüm en şahane oyunculardan biri. o bir tik tok yayınında sanırım kendisine sorulan soruları yanıtlarken şöyle bir cümle kurdu; karşı taraf soruyor, ne gerek vardı? meli, o güzel kendiliğinden doğallıkla şöyle diyordu, bunun gereklilikle bir ilgisi yok. ben de sanırım bu yazıyı yazarken kendime; işe yararlılıkla ilgisi yok, diyorum. son yıllarda kendimi kaybolmuş hissediyorum. belki çok eskiden, çocukluğumdan beri taşıdığım bir his bu. içimde bu hisle büyümüş olmam ne demek? araştırıyorum. terapi denedim, ilaç hatta, en işime yarayanlardan biri biblioterapi oldu. hala da mindfulness ve konstelasyon